ALEVİLİK ve YASALAR

 

ALEVİLİK ve  YASALAR

 

Anadolu Aleviliği,bu topraklarda yaşatılmaya başladığından günümüze kadar sürekli yok edilmeye çalışılmıştır. Bu yok etme politikası öyle sanıldığı kadar basit değildir ve oldukça da önemlidir.

Osmanlı döneminde,topraklarında Sünniler,Şiiler,Ermeniler,Yahudiler, Hıristiyanlar yaşamışlar ve bunların ibadetlerine,ibadethanelerine hiçbir şey dememişler,onlara saygılı olmuşlar. Ama aynı topraklarda yaşayan, Osmanlının kuruluşunda katkıları olan,yeniçerisiyle,askeriyle her türlü özveride bulunan Alevilere bu yaklaşımı kesinlikle göstermemişlerdir.

Diğer inanç gruplarını ve onların ibadet biçimlerini kabullenmişler ve ses çıkartmamışlar,bahsi geçen bu inanç grupları da bu konuda biri birleriyle iyi geçinmişler ama gerek Osmanlı yönetimi gerekse diğer inanç grupları kesinlikle Alevilere doğru dürüst yaklaşım göstermemişlerdir.

Osmanlı zihniyeti ve yönetimi sürekli Alevilerin ve Aleviliğin üzerine gitmiştir.

Gelinen bu noktada dikkatleri bir yere çekmek gerekir.

Osmanlı mantığı,niçin bütün dinlere ses çıkartmazken sadece Alevilere yönelik fetvalar hazırlatır, ibadet etmelerini engeller,onları baltacılar baltalar, kuyucular kuyulara atarlar,asarlar, keserler, derilerini yüzerler ama Alevilerde Aleviliğinde ödün vermezler.

Nedir Osmanlını istediği?

Alevi inanç ve ibadetlerini ortadan kaldırmaktı. Çünkü Alevilerin bu uyguladıkları onlara göre hiçbir şeye benzemiyordu. Sazlı,sözlü,danslı ibadet ediyorlar,kadın erkek bir arada ibadet ediyorlar, her türlü sorunları ibadetleri (cemleri) sırasında çözüyorlardı. Ortak üretip eşit paylaşıyorlardı,Allah ’dan korkmayıp,Allah’ı sevdiklerini söylemeleri,enel-hak demeleri.

 

“Aynayı tuttum yüzüme,

Ali göründü gözüme

Nazar kıldım ben özüme

Ali göründü gözüme

 

Ali evvel Ali âhır

Ali batın Ali zahir

Ali tayyip Ali tahir

Ali göründü gözüme

demeleri. “Yeşil carımıza Hızır ya Hızır” demeleri İslamiyet e sığmıyordu.

 

Alevilerin yedi ulu ozan olarak kabul ettikleri Alevi önderlerinin deyişleri

Kesinlikle Osmanlı tarafından kabul göremezdi,kaldı ki günümüzde dahi yeni yetişen gençlik ve geçmişte yaşanılan Anadolu Aleviliğini yeterince bilmeyen bir çok Alevinin de kabul etmediği bazı deyişler vardır. Erdoğan Aydın’da bazı şiirleri Aleviliği Ne Yapmalı adlı  yapıtında yer vererek gündeme getirmiştir.

Kul Himmet Ustadın bir şiiri:

 

Nice yüz bin yıllar kandilde durdun

Atanın belinden medara geldin

Anın için halkı gümana saldın

Bin bir dondan baş gösterdin ya Ali.

 

Burada anlatılmak istenen Ali’nin yaradan olması,Ali hak dır,ama yinede gelişi işe ilgili insanlarda bir şüphe (güman)vardır.

 

 

 

Yine Derviş Ali ünlü bir şiirinde;

“Yeri,göğü,arşı kürsü yaratan

Men Ali’den başka tanrı görmedim

Yaratup kulunun kısmetin veren

Men Ali’den başka tanrı görmedim.

 

Pir Sultan Abdal,bir çok şiirinde Ali’yi tanrı olarak tarif etmekte,

Yer gök arasına nizamlar kuran

Ak kâğıt üstüne yazılar yazan

Engür şerbetini Kırklara ezen

Allah bir Muhammed Ali’dir Ali

 

 

Hatâyi’nin son dönemlerde sıkça okunan bir şiirinde

Muhammed Alî’nin kullarındanım

Al-î Abâ nesl-i Hayderidenim

İmam-ı Cafer’in mezhebindenim

Derdimend Hatayi ihsana geldim.

 

Kaygusuz Abdal,tanrıyı sorgularken söyledikleri hangi İslam anlayışına sığdırılır bilemem ama o Alevi felsefesiyle yerine oturtmuş bile.

 

Yücelerden yüce gördüm erbapsın sen koca Tanrı

Adem okur kelâm ile,sen okursun hece Tanrı

 

Erliği ile anılır filan oğlu filan deyü

Anan yoktur baban yoktur sen benzersin piçe Tanrı

 

Kıldan köprü yaratmışsın gelsin kulum geçsin deyü

Hele biz şöyle duralım yiğit isen geç e Tanrı

 

Garip kulun yaratmışsın derde mihnete katmışsın

Anı âleme atmışsın sen çıkmışsın uca Tanrı

 

Kaygusuz Abdal yaradan,gel içegör şu cur’adan

Kaldır perdeyi aradan gezelim bilece Tanrı.

Kaygusuz Abdal’ın Tanrı ile olan ilişkilerinin dışında bir çok Alevi ozan,yazar ve çizerler gibi

 

Cafer Tan (dedem),Hızır’dan beklentilerini dile getirmektedir.

 

Muhammed Ali’nin ilmi aşkına

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

Yardım eyle düşkün ile şaşkına

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Gayet günahkarız yüzümüz kara

Şaşırdık yolumuz kaldık bi çare

Çağırınca hemen gelirsin cara

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Yardımcımız sensin tipiden selden

Sakla,bekle bizi gedikten,belden

Cümlemizi koru tufandan selden

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

 

Divanında karadır Cafer’in yüzü

Tutyadır gözüne ayağın tozu

Katarında kabul olsun nazı,niyazı

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır. (Şiirin tamamı 12 kıta)

 

Aleviler sıkıştıklarında onları kurtaracak bir gücün olduğunu söylerler ve bu bazen  Ali’dir,bazen Hızır’dır,Hacı Bektaş-ı Veli’dir.

 

Meluli bir deyişinde Alinin kim olduğunu  tarif ediyor

 

 

Lailahe illa şüphesiz Ali

Gahi Allah oldu gahi de Veli

Cümle ululardan uludur Ali

Sırrı sırrullahtan hikmet Ali’dir

 

Olsun dedi,oldu bir kevni mekan

Nice güzellikle süslendi cihan

Yer yüzüne ışık tutan asuman

Bunları var eden bizzat Ali’dir

 

Halk etti ademi varoldu insan

Akıl,fikir,zeka eyledi ihsan

Girdi kalbevine görmedi şeytan

İnsan-ı kamilden murad Ali’dir

 

Melûli’m Ali’dir ol azim-ü şan

Ali’nin hükmünde her iki cihan

Gafurun zunuptur rahimi rahman

Küll-i şeye kadir kudret Ali’dir

 

Bir Alevi ;

Yarattık yaradanı,karıştırdık işimize,ekmeğimize,aşımıza

Bela ettik başımıza…

diyebiliyor ama bunu duyan Osmanlı,söylenen bu sözün hangi anlamda kullandığını düşünmeden,araştırmadan o sözü söyleyen Alevi yi ne kadar suçluyor derseniz,aklınıza geldiği kadar suçlar.

Bütün bunları dinleyen diğer inananların bu inanış ve düşüncenin İslamiyet’in hiçbir yerinde olmadığını söylerler ve bu yüzden de Alevi inanışının İslamiyet’e büyük zarar vereceği düşüncesinden hareketle Aleviler ve Alevilik hakkında ellerinden gelenide geri bırakmazlar.

Bu Alevi karşıtlığı sadece Osmanlı döneminde değil onlardan çok daha öncelerinde dayanır.

 

 

 

 

Gelelim Cumhuriyet dönemine:

Anayasanın 2.maddesi: Türkiye Cumhuriyeti….demokratik,laik ve sosyal bir hukuk Devletidir der.

Anayasanın 10.Maddesi.Herkes,dil,ırk,renk,cinsiyet,siyasi düşünce,felsefi inanç, din,mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir.

Anayasanın 24.Maddesi: Herkes,vicdan,dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

14.üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet,dini ayin ve törenler serbesttir.

Kimse,ibadete,dini ayin ve törenlere katılmaya ,dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz;dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

 

Aleviler,Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşu ile yine oldukça ilginç gelişmeler bekliyordu. Osmanlı döneminde çektikleri sıkıntılar,kurulacak Diyanet işleri Başkanlığı aracılığıyla asgariye inileceğini bekliyorlardı ama öyle olmadı,çünkü Anayasanın 136 mad. Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı,laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek,özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir demektedir.

 

633 SAYILI DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KURULUŞ ve GÖREVLERİ HAKKINDA YASA

Madde.  1 – İslam Dini’nin inançları,ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek,din konusunda toplumu aydınlatmak ve İbadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Denilmesine rağmen ne yazık ki Anayasal bir kuruluş olan Diyanet,İslam dini derken tamamen Sünni inanca hizmetten başka bir işlevi yoktur. Çünkü bu ülkede sadece İslam dinine mensup vatandaşlar yok ki, neredeyse her dilden,her dinden,her ırktan insanlar vatandaş olarak olduklarına göre bu kurum sadece İslam Dini mensubu vatandaşlara hizmet ederek taraflı davranmaktadır.

Diyanetin başka işlevi yok derken biraz yanlış tarif ediyoruz,çünkü sadece yasada belirtilen görevleri değil asıl görevi geçmişte Ebu Suud efendilerin verdikleri fetvalardan farklı bir fetva makamı oldu.

Cem evlerinin ibadet merkezi olup olmadığını dönemin Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanlığı aracılığıyla Diyanet İşleri başkanlığından soruyor,tabii ki vereceği cevap malum. Yine Cem ve Alevilikle ilgili görüş soruluyor bu yüce makamdan ve verilen cevapta soranların hoşlarına gidecek türdendir.

Aleviler işte bu nedenlerle sıkıntıdan kurtulamamaktadırlar. Kendilerine bıraksalar her şey son derece rahatlıkla çözülebilir ama gelip görün ki sorun farklı yerlerden yürütülmektedir.

Bu ülkede Alevilerle Sünniler arasında ciddi bir sorun olduğunu sanmıyorum sorun Alevilerle devlet arasındadır.Devletin yasaları ile sorunludurlar.

Şayet devlet yasalarla Alevileri sıkıntıya sokmasalar da kendi inanç ve ibadetlerini rahatlıkla yapabilseler her şey hoşgörü içerisinde götürülebilir.

 

 2820 Sayılı SİYASİ PARTİLER YASASI

Madde. 89. Siyasi partiler,Laiklik ilkesi doğrultusunda,bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek,özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirmek durumunda olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın,genel idare içinde yer almasına ilişkin Anayasa’nın 136 maddesi hükmüne aykırı amaç gütmez.

 

442 SAYILI KÖY YASASI

Madde : 2. Cami,mektep,otlak,yaylak,baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu  veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte köyü teşkil eder.

 

 

 

 

6785 SAYILI İMAR YASASI

Ek madde: 3. İbadet yerleri,mescid,türbe gibi yerlerin sınırları içinde kalan veya bu eserlerin içinde kalmamakla beraber eserlerin bütünlüğünü bozan yapılar korunamayacak yapılar olup,bunlara tapu veya tahsis belgesi verilmez. Ancak,bu hak sahiplerine başka yerden öncelikle arsa tahsis edilir.

 

 

 

 

3402 SAYILI KADASTRO YASASI

Madde. 16/a  Kamu hizmetinde kullanılan bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler (Hükümet,belediye,karakol,okul binaları,köy odası,hastane ve diğer sağlık tesisleri,kütüphane, kitaplık, namazgah,cami,genel mezarlık,çeşme,kuyular,yunak ile kapanmış olan yollar,meydanlar,Pazar yerleri,parklar ve bahçeler…

 

 

667 Sayılı TEKKE ve ZAVİYELERLE TÜRBELERİN SEDDİNE ve TÜRBEDARLAR İLE BİR TAKIM ÜNVANLARIN MEN ve İLGASINA DAİR YASA.

Madde :  1. Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek Vakıf suretiyle,gerek mülk olarak şeyhının tahtı tasarrufunda gerek suveri aharla tesis edilmiş bulunan bilumum Tekke ve zaviyeler sahiplerinin diğer şekilde hakkı temellük ve tasarrufları baki kalmak üzere kamilen seddedilmiştir.

Bunlardan usulu mevzuası dairesinde filhal CAMİ veya MESCİD olarak istimal edilenler ipka edilir.

Alelumum tarikatlerle şeyhlik,dervişlik,müritlik, dedelik,seyitlik, çelebilik,babalık, emirlik, nakiplik, halifelik,falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimali ile bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisadi memnundur.  … yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı ifa veya kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdi ile cezalandırılır.

 

 

Yukarıdaki yasalar hala yürürlüktedir.

Burada Alevilik ve Aleviler yok sayılmaktadır. Dedelikle Üfürükçülüğü bir gören zihniyetin Aleviliğe bakışı net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

 

 

Abbas Tan