HANNOVER PANEL KONUŞMA METNİ

ABBAS TAN 22.12.2013

HANNOVER PANELİ

KONUŞMA METNİ

KONU :MARAŞ KATLİAMI

(24 ARALIK 1978)

 

Ülkede yada Dünyada yaşanan olaylara bakınca kimlerin neyin peşinde olduklarını ve kimleri kullanarak neler elde etmeye çalıştıklarını çok iyi görebiliyoruz.

Sorun kimlerin ne yapmak istediği değil çünkü onu çok iyi biliyoruz ama  kullandıkları argümanlar ve figürlar önemlidir.

Aslında bizim yaşadıklarımızdan dolayı argümanları ön plana çıkartmak istiyorum. Aksi halde yaşananlar insanlık ve Doğa adına yapılan katliamlarsa buna başka bir mantıkla yaklaşmakta doğru olmaz.

İnsanın kendisini tanıdığı günden bu yana yaşanan olaylara baktığımızda olayları birkaç başlık altında toplamamız mümkündür.

Birinci sırada inançlar, sonra milliyet, namus ve ekonomiyi görmek mümkündür.

Bu sıralama daha farklı olabilir hatta olmalıda.

İnanç ve milliyet bireylerin kendi sorunları iken ekonomi devletlerin çıkar politikalarına dayanır ve bunun sonunda namus davası diye ortaya atılmış bir kavram da ayrı bir vakıadır.

Maraş katliamına geçmeden önce Alevilerin yaşadıklarını gözden geçirdiğimizde  Maraş’ta yaşadıklarımızın köklerine daha rahat ulaşmış oluruz.

Kimi kaynaklar, Alevi inanç ve öğretisinin MÖ. 2300, kimi kaynaklar MÖ.2800 yıllarına kadar götürürler. Hangisi doğru olursa olsun bu inanç o tarihlerden bu yana mensupları için bir kıyım gerekçesi olmuştur.

Alevilik, Doğmatik dinlere, devlet düzenine, bireysel çıkarlara ters düştüğü için sürekli kendisine düşman yaratmıştır.

Büyüklerimizden dinleyerek büyüdüğümüz “Eline, diline,beline, eşine, işine, aşına sahip ol” sözü başkalarının çıkarlarına ters düşer ve size düşman olurlar.

Bunun örneklerine bakalım.

325 yılındaki Bizanslıların Kiliseler Birliği İznik Konseyinde alınan bir karar; Bizans İmparatorluğu sınırları içerisinde Hıristiyanlık dışında hiçbir din yaşatılmayacaktır.

Bu karar çerçevesinde bugün ki adıyla Alevilerin bir kısmı yaşamak için Hıristiyan olmuşlar, bir kısmı kabul etmediği için canlarından olmuşlar ve bir kısmı da gündüz Hıristiyan gibi yaşamışlar gecede gizli gizli ibadetlerini yapmaya devam etmişler.

Diğer bölgelerde insanlar zor şartlarda yaşamlarını devam ettirmişler. İslamiyetin doğuşu ile biraz rahatladıklarını sanan Aleviler bu defa da bir taraftan Sünnilerin, diğer taraftan Şiilerin baskısı altında, inançlarında kutsallık yükledikleri Güneşe Muhammed, Aya da Ali demek zorunda kalmışlar. Günümüzdeki ifade ile Yaratıcılarına = Hakk, Muhammed Ali demişlerdir.

Kırklar cemini gizli yapmışlardır.

Yavuz Sultan, Ebuu Suud , Müftü Hamza döneminde yaşananlar ayrı bir gündem konusu olmalı.

1826 da II. Mahmut ile başlayan Tekke ve Zaviyelerin, Dergahların kapatılması ve açılışında dergahlara Nakşi Şeyhlerinin görevlendirilmesi.

Cumhuriyet döneminde 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin seddine dair yada ile Aleviliği yok etme.

Koçgiri ve Dersim Katliamları ile gelinen nokta ise Sivas Ali Baba, Malatya, Maraş, Çorum olayları.

12 Eylülden sonra Madımak, Gazi katliamları sürecin birer dönemi olarak kabul edilmeli.

Dikkat edilecek olursa sürekli Aleviler katlediliyor ama ne hikmetse Aleviler hiçbir zaman kimseye kötü gözle bakmamış, bakamamışlar. çünkü Alevilerin inancı başkalarının inancına saygılı davranmayı emretmiş ve kötülüklere izin vermemiştir.

Konu Maraş katliamı olunca öncelikle Maraş’ı konuşup sonra zaman kalırsa diğer konulara da değinmekte yarar vardır.

          MARAŞ OLAYLARI ÖNCESİ

Aylar önce başlayan hazırlıklardan sonra farklı bir gerekçeyle yani iki solcunun öldürülmesiyle başladı. Katliam 23 ve 24 Aralık 1978’de gerçekleştirildi.

Devlet kayıtları yada basından elde edilen bilgilerle;

MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in birçok konuşmaları ve MHP’nin Maraş’taki etkinlikleri katliamın açık seçik delillerdir.

Katliamdan birkaç gün önce, Alevilerin yaşadıkları semt ve mahallelerde kendilerini görevli olarak tanıtan kimi insanlar sözde nüfus sayımına hazırlık diyerek, evlerde kaç nüfus olduğunu hatta yaşlarını sorarak ve evlere yeni numaralar vereceklerini söyleyerek kapıları kırmızı boya ile işaretlemişlerdir.

 

 

Bazı belgelerde ise PTT görevlileri olduklarını söyleyen kişiler, mektupların kaybolmasını engellemek için bir çalışma yaptıklarını söylemek suretiyle kapılara yada duvarlara kırmızı boyayla işaretler koymuşlardır. Amaç, Alevi evlerini belirlemek ve kendi yandaşlarına zarar vermemektir.

O dönemlerde bilinen bir sinema salonu vardı Çiçek Sineması.

Ülkücü Gençlik Derneği  “Güneş Ne zaman Doğacak” adlı filmi 19 Aralık 1978’de bu sinemada oynattılar. Akşam seansının sonuna doğru az tesirli bir patlayıcının patlamasıyla birlikte tahrikler de başlar.

Salonda film sırasında sık sık “Müslüman Türkiye” “Milliyetçi Türkiye”                                 “Komünistler Moskova’ya”, “Başbuğ Türkeş” gibi sloganlar atılır. Filmi izleyenler arasında bulunan bir grup Ülkü Ocağı mensubu, “Bunu solcular attı” diyerek izleyicileri de tahrik etmek suretiyle PTT ve CHP binalarına sloganlar atarak yönelmiş ve saldırılarda bulunmuşlardır.

Polisin olaya el koyarak, olayın ülkücüler tarafından gerçekleştirildiğini ispatlaması sonucu bazı kişiler gözaltına alınır. Patlamanın arkasındaki kişinin ÖKKEŞ KENGER (Şendiler) olduğu anlaşılır.

20 Aralık’ta akşam saatlerinde “Alevi ve Solcuların çoğunlukla gittiği Yeni Mahalle’de bulunan Akın Kıraathanesi’ne patlayıcı madde atılır ve iki kişi yaralanır. Sonraki akşam bir başka patlamada sağ görüşlü Güngör Gençay adlı birisinin evine atılır.

Aynı akşam (21 Aralık 1978) Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu okuldan evlerine giderken silahlı saldırıya uğrarlar.

Solcu olarak bilinen öğretmenlerden Hacı Çolak olay yerinde yaşamını yitirirken Mustafa Yüzbaşıoğlu’da hastaneye götürülmesine rağmen kurtarılamaz. “solcu” öğretmenlerin cenazeleri önce Maraş Lisesi (benim okuduğum lise) önünde, ardından da beşbin kişinin katıldığı kortej halinde Ulu Cami’ye doğru yola çıkar.

Bu arada faşist ve sağcı gruplar cenaze törenine saldırmak için geceden çevre il, ilçe ve köylerden adam getirmek için “Komünistler, Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeşlerimizi katledecekler. Bunun hazırlığını yapıyorlar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım ” diye çağrı yaparlar.

Diğer taraftan Maraş Müftüsü de resmi araçlarla kenti dolaşarak Sünni halkı kışkırtmıştır.

Cenaze kortejinin camiye doğru giderken polis ve askerler pankartlara kadar her şeyi toplarlar. Cenazeler camiye yaklaştığında toplanan saldırganlar

 

Komünistler Moskova’ya, Katil İktidar” sloganlarıyla saldırıya geçtiler. Önceden hazırladıkları  taş ve sopalarla, korteje saldırmalarının ardından polisin grupların arasından çekilmesi ve jandarmanın yetersiz olmasıyla cenaze korteji cenazeleri yerde bırakarak dağılırlar.

Cenazeler askerler tarafından Devlet Hastanesi morguna kaldırılır.

Gruplar halinde kent içine yayılarak Aleviler’in yoğun olarak bulunduğu mahallelere saldıran faşistler önlerine çıkanları dövmeye, ev ve işyerlerini tahrip etmeye başlamışlardır.

TÖB-DER,DİSK, POL-DER, CHP, Tekstil Sendikası ve Sağlık Müdürlüğü binaları yıkılıp yakılır, av tüfeği satan dükkanları talan ederek silahları alırlar.

Sokak aralarındaki çatışmalarda üç saldırgan hayatını kaybeder. Geç saatlere kadar süren çatışmalar, askerler tarafından denetim altına alınır. Bu arada 100’e yakın işyeri tahrip edilmiştir, yıkılmıştır.

 

 

 

 

 

Alevilere  Yönelik Toplu Katliamlar:

Faşist gruplar, cenaze töreninden sonra nasıl bir saldırı planı hazırlayacaklarını ve saldırı için kullanacakları sopa, demir çubukları, kazma, kürek, benzin ve gaz gibi malzemeleri temin ederek belli evlerde saklamaya hazırlanıyorlardı.

23 Aralık günü yapılması planlanan saldırıda halkın da yer alması için camilerde ve belediye hoparlöründen, “Dünkü olaylarda komünist ve Aleviler tarafından şehit edilen üç din kardeşimizin cenazesi kalkacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, son görevlerini yapsınlar” çağrıları aralıksız sürer.

Hazırlanan plan üzerine Aleviler’in yaşadığı mahallelerde otomatik silahlarla saldırılar başlar, işaretlenen evlere benzinli gazlı, yanıcı maddelerle ateşe verilir. Ardından evlere girilerek kadın, çocuk demeden linç, tecavüz ve işkenceler başlar.

Polisin ve askerlerin günler önce başlayan hazırlıklara rağmen yeterince önlem almamaları veya basit önlemler alarak hareket etmesi Faşist saldırganların kentte istedikleri gibi hareket ederek Maraş’ı ele geçirmelerine neden olur.

Gözü dönmüş Faşistler hızla katliamı sürdürürler, kadınlara tecavüz ederler, hamile kadınların karınlarını deşerler, kundaktaki çocukları boğazlarlar, öldürdükleri kadınlara tecavüz ederler, kadınların memelerini keserler. Çocukların gözlerini şişlerle oyarlar, karşılarına çıkan Alevileri Baltalarla, keserlerle öldürürler.

Saldırganların “Aleviler, diğer mahallelerde Müslüman kardeşlerimizi, ”kadınlarımızı katlediyorlar, Camileri ateşe veriyorlar” biçimindeki propagandaları yüzünden daha önce tarafsız kalan birçok Sünni de olaylara katılmaya başlamışlardır. Bu saldırılarda İsa divanlı ve Durak Mahallelerinde bulunan cami imamları da propaganda ve saldırılarda yer alırlar.

Mahalle muhtarı olaylara katılmayanları zorlayarak silah, patlayıcı ve yanıcı maddeler toplar.

Belediye araçları saldırı sırasında mahallelere mühimmat ve silahlar taşır. Saldırganlar işaretli evleri ve YSE binası, Sağlık Ocağı, çarşı Karakolu ve Sağlık Müdürlüğünü, işgal edip yakarlar.

Polislerin büyük bir kısmı olaylar karşısında tamamen seyirci kalırlar. Askerler son anda saldırıya uğrayanları kurtarmaya çalışırlar.

Askerlere sığınan bazı Alevi vatandaşları askerlerin ellerinden alarak  Sağlık Ocağına, Devlet hastanesine götüreceğiz diye götürüp öldürürler.

22 Aralık’ta başlayan kanlı olay ne yazık ki tam beş gün sürmüş ve Devletin olayları kontrol altına almamış yada alamamıştır.

Olaylar sırasında fırsat bulanlar İl dışına kaçmaya başlamışlar. Öte yandan aileleri, yakınları, çocukları Maraş’ta olanlar da kente girmeye çalışıyorlardı.

Maraş katliamında faşistler bir taraftan da ganimet topluyordu.

Kahrolsun Komünistler, Müslüman Türkiye, Din elden gidiyor, Vali istifa, İçişleri Bakanı’nın kellesini istiyoruz” sloganları kulakları tırmalıyordu.

Hükümet konağına sığınan bir grup insanı Askerlerin önlemlerine rağmen alıp öldürmek istiyorlardı.

Dönemim İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı güya aldığı bilgilere göre olayları solcularla Alevilerin çıkarttıklarını söylüyordu.

Bu kadar çirkin olayların yaşandığı sıralarda İçişleri Bakanı Özaydınlı, Alparslan Türkeş ile olayların nasıl çözüleceğini konuşmaya gidecek kadar basitleşiyor. Zaten olaylar Türkeş’in istediği gibi gelişiyordu  ve bir açıklama yapmıştı,  “Ülkücüler güvenlik güçlerinin yardımcılarıdır”

Olayları yerinde incelemek üzere Maraş’a gitmek isteyen  Sağlık Bakanı Mete Tan, şehre girişte ülkücüler tarafından durdurulur, taş ve silahla beraberindeki konvoya saldırılarda bulunulur. Güvenlik güçleriyle saldırganlar arasında nasıl bir  pazarlık yapılırsa  Bakan , ancak bu pazarlıktan sonra Maraş’a girebilir.

Adalet Bakanı Mehmet Can, ve Devlet Bakanı Salih Yıldız’, Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur da Topçam ve Karabıyıklı köyü yakınlarında önü kesilir, saldırılara uğrarlar.Güvenlik güçlerinin müdahalesi ile saldırı  engellenir. Bakanlar şehre korku içinde zorla girebilmişlerdir.

Kentte yangınlar devam ederken ve dumanlar yükselirken , sokaklarda cesetler kokuşurken, Ülkücüler “Yaşasın Başbuğ Türkeş” sloganını sürdürürler.

Maraş’a zorla girebilen Bakanlar ve Milletvekilleri bir ortak bildiri hazırlayarak barış çağrısında bulunurlar. Olayların tamamen durması için Maraş Müftüsü’nün de konuşmasını isterler ama Müftüye kesinlikle ulaşamazlar.

 

 

Bir taraftan Katliam devam ederken diğer taraftan da özellikle Sünni köylerinde; “Maraş’taki solcular, komünistler, Aleviler birleşerek camileri bombalıyorlar,  

Müslümanların evlerini tahrip ediyor ve yakıyorlar. Kadınlara-kızlara tecavüz ediyorlar.                                                                                                  Alevi köylerinden silahlı militanlarını Maraş’a getiriyorlar.

Biz de Maraş’a giriş yollarını kontrol edelim. Bir bölümümüz de Maraş’ta direnen kardeşlerimizin yardımına gidelim” şeklindeki çirkin kışkırtmalarla Sünni köyleri de işin içine çekilmişlerdir.

Bundan etkilenen kimi köylüler harekete geçerek yolların giriş ve çıkışlarında araçları durdurarak, yolcuları sorgulamaya, Alevi olanlara işkence yapmaya başlamışlar.

İmamların Rölü ve Kini: 22 Aralık günü Cuma namazında Bağlarbaşı İmamı Mustafa Yıldız’ın vaazında

Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır” diyor.

 

Diğer faşist ve dinciler ise,

Allah için Alevileri, gavurları vurun, evlerini yakın. Solcuları öldürün. Polis ve asker durdurursa dönün onları da vurun” diyorlardı.

Maraş’ta bu tahrik ve propagandalar, tertipler katliam, yakma yıkmalar, 25 Aralık gecesi ancak durdurulabilir. Olaylarda 111 kişi ölmüş, binin üzerinde insan yaralanmıştır. 552 ev ve 289 işyeri yakılıp yıkılarak tahrip edilmiştir. Olayların ardından Maraş merkezde Alevi nüfusunu, yüzde 90’ının Maraş’ı terk ettiği biliniyor.