İÇ GÖÇÜN GETİRDİKLERİ VE GÖTÜRDÜKLERİ

TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇÜN GETİRDİKLERİ ve GÖTÜRDÜKLERİ

Göç, sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok ülkesinde ve bölgesinde ekonomik, sosyolojik, savaşlar ve kültürel nedenlerle yaşanmaktadır.

Emeğin ve sermayenin istemeyerek bir bölgeden bir başka bölgeye taşınmasında o günün  şartları etkendir buda göçün en büyük gerekçesidir.

Göçlerin getirdikleri kadar da götürdüklerini çok iyi tahlil etmek gerekmektedir.

Göçün gerekçeleri ve yöntemleri tespit edildiğinde yöneticilerin insanların huzur içerisinde yaşamasını sağlayacak önlemleri alması ve ilgililer tarafından da uygulanması önemlidir.

Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki göçler sonuçta bizi de etkilemektedir.

Biz ülkemizde göçün nedenleri ve sonuçları üzerinde durduğumuzda karşımıza

Göçün Kent koşullarında getirdikleri ve götürdükleri çıkmaktadır.

Öncelikle kırsaldan Kentlere göç nasıl olmuş ve ne kadar zaman içerisinde gerçekleşmiş ona bakalım.

Cumhuriyetin kuruluşunda oldukça küçük bir nüfusa sahip olan Türkiye Nüfusunun yaklaşık %76 lik bir kesimi kırsalda, %24 lik kısmı ise kentlerde yaşamaktaydılar.

Yıllara Göre Köy Şehir Nüfusu

Yıllar Genel Nüfus Kent Nüfusu (%)     Köy Nüfusu    Kır (%)

1927    13.648.270      3.305.879        24.22               10.342.391      75 .78

1950    18.790.174      4.687.102        24.94               14.103.072      75.06

1955    20.947.188      5.244.337        25.03               15.702.851      74.97 0tuz yılda artış yok

1960    24.064.763      6.927.343        28.78               17.137.420      71.22

1970    31.391.421      10.805.817      34.42               20.585.604      65.58

1980    40.347.719      16.869.068      41.80               23.478.651      58.20

1990    50.664.458      26.865.757      53.02               23.789.701      46.98

2000    67.803.937      44.006.274      64.90               23.797.653      35.10

2010    73.722.938      56.222.356      76.26               17.500.632      23.74

Kaynak: (TÜİK, 2011a.)

YIL     NÜFUS          KÖY Nüfusu    Oranı   ŞEHİR Nüfusu    Oranı

2013    76.667.864      6.633.451           % 8.65         70.034.413      91.35 * B.Şehir köyler mahalle

2014    77.695.904      6.409.722           % 8.25         71.286.182      91.75

2015    78.741.053      6.217.919           % 7.9           72.523.134      92.1

2016    79.814.871      6.143.123           % 7.7           73.671.748        92.3

Tablodan da görüldüğü gibi kırsaldan kente göçüş bir anda olmamış, on yıllar sürmüştür.

Göç dediğimizde birinci aşamada İÇ GÖÇ ikinci aşaması DIŞ GÖÇ aklımıza gelmektedir.

İçgöçün nedenleri.

  • Kırsal alanlardaki hızlı nüfus artışı, iş imkanının sınırlı olması.
  • Miras yoluyla tarım alanlarının daralması ve ailelerin geçim sıkıntısı.
  • Tarımda makineleşmenin artması ve buna bağlı olarak tarımsal işgücünün azalması
  • Kentlerde iş alanlarının artması.
  • Ekonomik istikrarsızlık ve sosyal problemler.
  • Eğitim ve sağlık hizmetlerinin kentlerde artması, kırsalda yetersizliği
  • Fırsat eşitliği (sosyal, siyasal, kültürel) nedenlerle,

Ekonomik şartlar (topraksız ve mesleksiz, sermayesiz aileler)

Sanayileşme,

Zoraki göçe tabi tutulmalar. (köy boşaltmaları, ormanların yakılması,

Heslerin, barajların yapılması, şiddet ve korku  ..gibi sebepler sayılabilir.

Zoraki göçler genelde toplu göçlerdi, toplu göçler Devlet politikası gereği yapılan göçlerdi. Bu konuda birkaç örnek verilebilir.

Ermeni Tehciri,

Ülkenin birçok ilinde, ilçesinde köyünde Ermeniler yaşamaktaydı ve büyük bir kısmı zanaatkardı ve bulundukları bölgenin ihtiyaçları bu vesile ile kendiliğinden karşılanmış oluyordu.

1915 Tehcirden kalanlar bu işleri yürütüyorlardı. Bir süre sonra başlayan milliyetçilik akımı karşısında dayanamayan kimi Ermenilerin önce köylerini sonra ülkeyi terk etmeleri kırsaldaki düzeni bozdu.

O günkü şartlar karşısında tek kurtuluş kentlere giderek kalabalıklarda kaybolmaktı.

Öylede oldu.

Koçgiri hareketi.

1920 tarihinde Sivas bölgesinde başlayan Koçgiri olaylarından ve diğer sebeplerden kaçanlar Kayseri, Maraş, Gaziantep, Adana ve diğer bölgelere taşınmak zorunda kaldılar ve gittikleri yere intibak edene kadar ciddi sorunlar yaşayarak farlı bir kültür yarattılar.

Dersim Katliamı.

1925 yılında başlatıp 1938 yılında doruk noktasına ulaşan Dersim olayları ile  Dersim halkı yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldı.

Dersimlilerin bir kısmını devlet zorunlu göçe tabi tuttu, kırk (40) civarında ilin ilçe ve köylerine zorunlu iskana tabi tutarak kültürel yozlaşma ile zamanla inançsal ve kültürel kavgaların oluşumuna neden oldu. Sürgüne gönderilen aileler dilini, inancını, kültürünü bilmedikleri bölgelerde imkansızlık içerisinde bir başlarına yaşamak zorunda kaldılar.

Bir kısım Dersimli ise canını kurtarma adına memleketini terk ederek büyük şehirlerde kaybolma hesabı yaptı.

Alevi Göçü:

Köyden kente başlayan göçün birçok nedeni var iken 1960 yılından itibaren başlayan Alevilere baskı politikası Alevileri büyük şehirlere ve Yurtdışına çıkmalarına sebep olmuştur. 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin seddine dair yasa çerçevesinde oluşan mahalle baskısı ve radikal İslamın körüklenmesi politikası idi.

Köyden kasabaya göçen Aleviler 1965 ile 1967 yıllarında Maraş ili Elbistan ilçesi, Muğla Ortaca, Hatay Kırıkhan ilçelerinde farklı gerekçelerle baskı altına alındılar. Malları talan edilirken yaralama ve ölümle sonuçlanan  olaylar köyden çıkan Alevilerin kasabalara değil İllere taşınılmasını sebep oldu.

Ekonomik imkanlara sahip olan Aleviler şehir merkezlerine taşınmış bir süre sonra Maraş, Sivas, Çorum, Amasya, Malatya olaylarından sonra da İstanbul, Ankara,Adana, Mersin,Antalya, İzmir.. gibi şehirlere taşınmak zorunda kalmışlardır.

Kürt Göçü:

Ülke halkının çok büyük bir bölümünün yaşadığı Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşayan Kürtler siyasette aktif rol almaya başlayınca bu bölgede farklı bir politika geliştirildi.

Son 30 yılda terör gerekçesi ile bir taraftan devlet, diğer taraftan terör, köyleri boşaltmaya başlayınca bazı kayıtlara göre 4000 den fazla köy boşaltılmıştır.

Askerlikte, okulda, fabrikalarda, inşaatlarda çalışan Kürtler aşağılanmaya başlandı. Cahil ve yobaz halkı kullanan bu anlayış ve baskı, birçok Kürt ailelerini ve çocuklarını şehirlerde yaşarlarken bataklığa sürüklenmelerine neden oldu.

İşsiz ve Yoksul Ailelerin göçü:

Yoksul aileler ve meslekleri, eğitimleri olmayan aileler çıkış yolu olarak kentleri seçtiler ve köylerini terk ettiler.

Küçümsenmeyecek bir oran teşkil eden bu ailelerin büyük bir kısmı kentlerde ciddi sıkıntılar yaşayarak geçmişlerini unuttular.

HESLER ve BARAJLAR:

Enerji Dairesi Başkanlığı’nın verilerine göre; Türkiye’de 59 ilde 478 HES (hidroelektrik santrali) var,  61 ilde 534 HES daha yapılması planlanıyor, bu planların gerçekleşmesi halinde 71 İlde 1.012 HES‘le karşılaşacağız.

Kaynak : Emlakkulisi.com

Yapılan Hesler özellikli bölgelerde yapılmaktadır. Bu Hes’ler bir taraftan doğayı tahrip etmekte, bir çok bitki ve hayvan türü yok olmakta, diğer taraftan kutsal değerler ortadan kaldırılmaktadır. Bu vesile ile Aleviler inançlarından uzaklaştırıldı, kent Aleviliği yaratıldı.

Arazilerin en verimli yerleri Baraj ve göletlerin altında kalarak yok edilmektedir. Bunun en güzel örneği Dersim Bölgesindedir.

Keban Barajı örnek verilebilir.

Uzunyol, Dürümü, Bükler köyü gibi birçok köy baraj altında kaldı. Köylülerin arazilerinin bedelleri ödendi ama yeni bir köy oluşturulmadı.

Bu köylüler her biri bir tarafa dağıldılar. Kültürleri, inançlar, yaşam biçimleri alt üst oldu.

Büyük bir kısmının da istimlaktan aldıkları paralarda çarçur oldu, aile düzenleri bozuldu.

Üniversite kampüsleri ve eğitimde sorun.

Üniversitelerin büyük şehirlerde çoğalması ve kampüslerin oluşması ile Ticaret merkezleri de bu alanlara kaydı.

Bu bölgedeki gayrı menkuller değer kazanırken diğer alanlar kayıp vermeye başladı.

Bir ilde bir Üniversiteye bağlı onlarca Fakülte bir kampüs içerisine sıkıştırıldı.

Fakülte ve Yüksekokullardan bir kısmı ilçelerde yapılsa isi o ilçede öğrenciler, öğretim görevlileri, akademisyenler, teknik elemanlar, bürokratlar, çalışanlar olacaktı ve bu kadar insanın ihtiyaçlarını karşılayacak işyerleri olacaktı ve o ilçenin insanları da maddi, manevi kazançları olacağı gibi en önemlisi eğitim seviyeleri ve dünya görüşleri de o ölçüde artarak yükselecekti.

Akademisyenler, öğrenciler, çalışanlar bu alanlarda olunca kırsal alanlar hem eğitim seviyesi hem gelirleri düştü ve İlerleyen süreçte farklı bir kırsal alan toplumu oluştu.

Organize Bölge Sanayilerinin oluşumu.

Üniversite kampus örneği Organize Sanayi bölgeleri ile de benzerlik kazandı.

Bir taraftan Üniversiteler diğer taraftan Fabrikalar, büyük işletmeler bir araya gelince Gayrisafi milli hasılanın dağılımı, hizmetlerin dağılımı ve gelir seviyeleri de belli bölgelerde toplanarak makas iyice açılmaya başladı.

Bir Organize Sanayi bölgesinde yüzlerce Fabrika oluşuyor ve o bölgenin başta Gayrimenkul mülkiyet ve kira olmak üzere herşeyi değer kazanırken diğer bölgeler de aynı oranda küçüldü ve değersizleşti.

Bu konuda oldukça fazla örnek verilebilir.

Mersin örnek il olarak verilecek olursa:

İki Üniversitenin birisi Mezitli İlçesinde, diğeri Yenişehir ilçesinde yerleşmiştir. Bina ve arsanın son dönemlerde en çok değer kazandı iki ilçe de bu ilçeler oldu.

Bozyazı, Aydıncık, Mut, Gülnan ilçelerinde iki fabrika, bir Fakülte, bir Yüksekokul olsa idi saydığım bu ilçeler bugün ki haliyle kalmazdı.

Yüzlerce işçi ve memur çalışacaktı. Bu çalışanlar daha çok o bölgenin insanlarından oluşsaydı bahçeli, müstakil evinde oturacaktı. Bahçesinde sebze, meyve yetiştirecek ve ihtiyacını karşılayacaktı.

Bir ineği, birkaç tavuğu olabilirdi ve bu işçi asgari ücretle dahi, şehir merkezinde daha fazla ücret alandan daha rahat, daha organik yaşardı.

Kullanılmayan arazilere yapılacak Fabrika ve okullar ile tarım alanlarının yok olması da önlenmiş olurdu.

İşyerine gidiş geliş trafiği de rahatlar, zamandan da tasarruf edilirdi.

Böylece göç de engellenmiş olurdu.

Yurtdışı işçi göçü.

1965 yılında başlayan Yurtdışına işçi göçü, zamanla kurtuluş simidi gibi kullanılmaya başladı.

Özellikle 12 Eylül 1980 sonrası baskıdan kaçan Doğu ve İçanadolu halkı yurtdışına kaçarak canını kurtarmaya çalıştılar.

Kazanılan paralar memlekete gönderilirken bu para akışı da durdu. Çünkü yapılan yatırımlar istenilen düzeyde olmadı.

Sahil kentlere, büyük şehirlere yatırım yaptılar, artık köylere yatırımda  durdu.

Göçten sonra kırsal alanın durumu:

Kırsalda yani köylerde yaşayan halkın tamamına yakını tarım ve hayvancılıkla uğraşırken çok küçük bir kesimde zanaatla (kalaycı, demirci, nalbur, marangoz, orman işçiliği ile) uğraşmaktaydılar.

Türkiye, Dünyanın en büyük Pamuk, Pirinç (çeltik), Hububat, Fındık üreten ülkesi idi.

Bütün bunlar kotalarla, farklı politikalarla bitirildi.

Köyler boşaldığı için okula gidecek öğrenci kalmadı taşımalı eğitim başladı, kırsaldaki eğitim kalitesi düştü.

Ekolojik denge bozuldu.

Sağlıklı yaşam bozuldu.

Dünyanın sayılır tarım ve hayvancılık ülkesi iken her türlü tarım ürünlerini ithal eden bir ülke konumuna gelmiş ülkeyiz.

Hayvancılık kırsalda sıfır noktasına geldi.

Her köyden birkaç sürü koyun (sürü = 500 koyun) dağlarda beslenirken, onlarca büyükbaş hayvan (sığır) sürüleri olurken, günümüzde birkaç büyük baş hayvanlar sadece ağırlarda beslenmekte ve dışarı çıkartılmadan tamamen ahırlarda fenni yemlerle beslendi ve sorun da buradan başladı.

Onlarca yıldır hiç ekilip biçilmeyen tarlalar vardır, tarla vasfını yitirdi.

Örnek; Kayseri Sarız ilçesi İncemağara köyü. 3 koyun sürüsü ve 2 büyükbaş hayvan (Sığır) sürüsü var iken şu an hiç küçükbaş hayvan  yok ve ahırda beslenen büyükbaş hayvan da birkaç ailede vardır.

Köylerde bir başka sıkıntı ise sağlık sorunu.

Köyler kalabalık iken köylerde sağlık ocağı vardı, doktor ve hemşireler vardı, hiç olmasa ebehemşireler vardı. Günümüzde köylerde nüfus azalınca tıpkı okulların kalktığı gibi sağlık ocakları ve ebe hemşirelerde kalktı ve köylerde kalan ve şu an yaşayanların tamamına yakını yaşlı ve sağlık konusunda sıkıntı çektikleri için imkanı olanlar kışın zorunlu köyü terk etmektedirler.

Kentlerde Varoşların sosyal durumu.

Köyden kente gelen vatandaşlar ekonomik imkanları ancak gecekonduya yettiği için varoşlar oluşturdu ve yokluk içerisinde karnını doyurmaya, çocuklarını okutmaya çalıştı.

Bir taraftan sefa içerisinde yaşayanlar, diğer taraftan cefa içerisinde yaşayanlar arasında küçük fakir çocukları gidip gelmeye başladı.

Aç kurtlar, vurguncular, bu masum yoksul aile çocuklarını her türlü yasal olmayan işlerde kullanmaya başladılar.

Hırsızlık, kapkaç, uyuşturucu taşıyıcısı, kadın ticareti gibi işlerde yoksul aile çocuklarını kullanırken bazı yaşam şartlarını cazip hale getirerek kullandılar.

Bilinçsiz ve irade dışı göçlerin getirdiği en büyük sorun Belediye hizmetleridir.

Alt yapının yetersizliği sel, yangın ve tabi afetlerde oluşan zarardan en büyük payı yoksul kesimin aldığıdır.

Gecekondulaşma düzensiz kentleşmeyi, altyapısız mahalleler oluşturmaya neden oldu.

Köylüler kente göçerken inançlarını ve kültürlerini köyde bırakarak mallarını alarak şehirlere giderken, Yurtdışına gidenler ise mallarını köylerinde bırakıp, inançlarını ve kültürlerini alarak yurt dışına gittiler. Ne yazık ki her iki kesimde gittikleri yerlerde mali güçlerini ve kültürlerini yeterli düzeyde koruyamadılar, erozyona uğradılar.

Kentlerdeki çarpık yapılaşma herşeyden önce diğer nedenler gibi ekolojik dengeyi de bozmaktadır. Buna betonlaşma, asfalt, hava kirliliği, dolayısıyla sağlık sorunları da eklenebilir.

Can güvenliği  nedeni ile kentlere taşınma bir taraftan köylerdeki üretimi bir anda durdurdu (tarım ve hayvancılık), diğer taraftan iş alanı çok fazla olmayan doğu illerinde ciddi bir yığılma oldu.

Buda o bölgedeki sosyal yaşamı altüst etti. Örnek; Diyarbakır, Mardin, Urfa, Van.. bir anda yığılma oldu ve işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk had safhada.

Bir başka konu ise halkın birbirleri ile kavgası.

Kırsaldan kent merkezlerine taşınan insanlar  kentlerdeki yerli halkla sorun yaşamamışlar , ancak kırsaldan gelenler bir taraftan hemşerilik kayırmacılığı, iş bulma, etnik ve inançsal kayırmacılık yaparak birbirleri arasında kavgalar başlamıştı.

Yerli,  yani şehirli halk ki kırsaldan gelenlerden faydalanmayı çok iyi bildikleri için sessiz kalmışlardır yada gizliden destek olmuşlardır.

Bu sorun ve sıkıntılar mahalleleri dahi ayırmaya kadar gitti. Aleviler bir mahallede bir araya gelirlerken, Çerkezler başka bir mahallede, Kürtler başka bir mahallede toplanmaya başladılar.

Sivaslılar, Dersimliler, Malatyalılar, Samsunlular, Konyalılar kendilerine ayrı mahalleler oluşturdular, bu da tehlikeyi beraberinde getirdi.

Sonuçta:

Maraş, Malatya, Sivas, Çorum, Amasya.. gibi illerde gizli güçler, 12 Eylül 1980 öncesi Alevi Sünni kavgası denilen çatışmalarda bu ayrımcılığı rahatlıkla kullandılar.

Kentten Kente göç.

Kırsaldan kente göçün artması bir süre sonra kentlinin bir başka kente göçmesine de sebep oldu.

Kırsaldan kente gelen ve ekonomik ve sosyolojik ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamayan kimi insanlar da yaşadığı kentten başka bir kente taşınma ihtiyacı duymuştur.

Küçük kentlerde ticaret yapan küçük ve orta ölçekli işletmeler daha da  büyüyebilmek için bir büyük kente gitme gereği duydu.

Yurtdışından gelen Göç.

Balkanlardan gelen göçün büyük bir kısmı Eğe ve Marmara’ya yerleştirildi.

İran ve Irak’tan gelen göçün tamamına yakını kent merkezlerine yerleştirildi.

Suriye’den gelen göçmenlerin ne kadarası kayıt dışı bu kesinlikle bilinmemektedir. Gelen göçmenlerin bir kısmı kamplara yerleştirilmiş olsa da tamamına yakını kent merkezlerine dağıldılar.

Suriye’den gelen göç bütün illerde ciddi sorun yaşattı. Mahallelerde, semt pazarlarında, parklarda, piknik alanlarında bir çok olumsuzluklar yaşanmaktadır. Çözüm de bulunamadı.

Dışarıdan gelen göçmenlerin dağılımı ve yerleştirilmesi konusunda ciddi bir plan ve proje yoktu.

Kent merkezlerinde birkaç sorunu birlikte getirdi.

Konut sorunu.

Trafik sorunu,

İş sorunu,

Kültürel tartışma.

İnançsal asimilasyon.

Suriye’den gelen göçmenlere sahiplenmek gerekmektedir. Birilerinin siyasi hesaplarına alet edilmelerini fırsat verilmemelidir.

Bizim ülkemizden geçmişte yurtdışına gitmek zorunda kalan yakınlarımızın gittikleri ülkelerde yaşadıklarını unutmamamız gerekir.

Sonuç olarak;

Türkiye’de göçün gerekçeleri ekonomik ve yanlış yönetim, yanlış yatırımdan kaynaklandı.

Varlık içerisinde yokluk çeken bir ülke konumuna gelindi ve köyler boşalırken büyük kentler yaşanamaz oldu.

Yukarıda verilen TÜİK kayıtlarına göre kılsalda yaşayan insanlar bir anda değil süreç içerisinde kentlere taşındılar.

Kent ortamında elektrik, su, kanalizasyon, yol gibi  gereksinimleri olmayan gecekondular oluşturarak yaşamaya başladılar.

Siyasi hesap yapan o günün belediye ve Devleti yönetenleri bu çarpık yapılaşmaya göz yumdular.

Şehir planlamaları, alt yapı çalışmaları, gecekondu önleme bölgeleri konusunda ne merkezi yönetimler nede yerel yönetimler ciddi bir gayret sarf etmediler.

Geleceğin hesabı yapılmadığı gibi yabancı ülkelerdeki şehirleşmeyi de emsal alma yada onlardan ders alma hesabı yapmadılar, yapamadılar.

Çerkezler, Kürtler, Ezidiler, Araplar dillerini unuttular.

Aleviler, Hıristiyanlar, Yahudiler inançlarını yitirdiler.

Sünni Aile çocuklarının büyük bir kısmı cemaatlerin ellerine düştüler.

Herkes kaybetti, kazanan sistemin parçası olanlar oldu.

Köye dönüş projesi gelişmediği sürece kentsel sorunlar bitmeyecektir.

Ne zaman Hükümet politikaları yeniden devlet politikası haline dönüşür,

herkes hak ettiğini alır, aldığını hak ederse o vakit ülke yaşanır bir ülke olur.

Yaşanabilir bir ülke dileğimle.

Hepinizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. 13.01.2018