İNANARAK YAŞAMAK

Bir inancı yada Kültürü inanarak yaşarsanız yaşatabilirsiniz. Aksi halde ya asimile olur bu anlamda yok olursunuz yada hiç önemsemez vaz geçer kurtulursunuz. Yaşadığımız coğrafyada kültürel ve inançsal anlamda o kadar zenginlik var ki ne kadar uğraşsanız bitiremezsiniz. Bulunduğumuz Kış ayları ile birlikte kültürel ve inançsal faaliyetler insanlarda hareket sağlamaktadır.

Alevilerin Şubat ayı içerisinde kutladıkları Hızır Bayramı basında yeterince ilgi görmedi ve ses getirmedi ama aleviler bundan rahatsız olmadılar. Rahatsız olmalarına da gerek yok. Görülen o ki çoğunlukla basın, iktidarın ağzına bakıyor, iktidarın görüş açısı belki de basına kendiliğinden yön veriyor. Ülke nüfusunun üçte birine yakın bir sayıya ulaşmış Aleviler, iktidar tarafından cidden dikkate alınmıyor ama onların yaşam mücadeleleri bunu çoktan aşmışa benziyor. Sık sık sorulur, bu Aleviler ne istiyorlar, dertleri nedir, kimden alıyorlar bu gücü diye. Aleviler kendileri için sadece eşit yurttaşlık hakkı istiyorlar ama onların görüşleri sadece kendileri ile sınırlı değildir. Onlar Ulu inanç önderlerinin yolundan gidiyorlar. Hacı Bektaş Veli öğretisi onları yeri geldikçe güçlendiriyor, yeri geldikçe frenliyor. Kendilerine olan istekleri nedir derseniz: Aleviler yetmiş iki millete bir nazarla bakma anlayışıyla hareket ettiklerinden, insanlar arasında ayrım yapmıyorlar. “Dünya benim ülkem, tüm insanlar kardeşimdir” ilkesinden ödün vermediklerinden ve öğreti gereği, “Sınırsız bir dünyada sınıfsız bir toplum mücadelesinin savunucularıdır.” Kamil insan olup Rıza Şehrinde yaşama inançları Alevileri hep Tanrı-Doğa-İnsan anlayışı ile yoğurmuş ve olgunlaştırmıştır.

Bu anlayış Alevileri kavgadan uzak tutmuştur. İnançları gereği cana kıymak ve zina yapmak suçunun asla ve asla affedilmez suç olması belki de Alevileri daha da olgunlaştırmaya sevk etmiştir. Bu inanç ve anlayış onları silahtan ve savaştan uzak tutmuştur. Bu yüzden de şair; “Alevilerin silahları sazdır, Mermisi güzel sözdür” demiştir. Nedir o güzel söz? “Eline, Diline, Beline sahip ol.” Bu ilke ve inanç bu toplumu hep zinde tutmuş, davalarına olan inançları binlerce yıl iktidarların ve din savaşlarının ezileni kılmıştır ama onlar bu anlamda pes etmemişlerdir. Tanrı-Doğa-İnsan anlayışı sadece insanlar açısından baktırmamış, tüm canlıları bir tutmasını bilmiştir. Tıpkı Hacı Bektaş Veli’nin “Aslanlarla Ceylanları bir arada tutmasını bilmesi gibi”. Bütün bu yaşam, anlayış, talepler ve mücadele ruhu onları zinde kılmış, ufkunu açmış ve eğitin Alevilerin temel ihtiyaçlarının çözümünde ciddi bir faktör olmuştur.

Okudukça olgunlaşmışlar, olgunlaştıkça topluma ve çevreye yararlı olmuşlar ama bu fayda birilerinin çıkarlarına ters düşünce yapılması gereken tek icraat bu inancı ve mensuplarını ortadan kaldırmak olmuş. Bir dönemler birileri çıkmış Alevileri yok etmeye çalışmış ve her fırsatta binlerce, onbinlerce Alevinin başlarını kopartmışlar. Kimileri kuyulara doldurmuş, birileri Balta ile doğratarak Baltacı unvanını kazanmış ama onlar kestikçe, doğradıkça bunlar çoğalmışlar. Bakılıyor ki bu yetmiyor, o vakit yapılması gereken suyu kökünden kurutmak ve Aleviliği yok etmek. Başlamışlar Aleviliğin içerisini boşaltmaya. Ama o dönemki iktidarlar içini boşaltırken yerine farklı bir şeyler koyuyorlar da koydukları kendi içerisinde eriyip yok oluyor. Nice şeyhler, müritler göndererek asimile etmeye çalışırken onları da kaybetmişler. Bütün bunlar Alevi inanç ve öğretisinin gücünü ortaya koyuyor.

Gücünü insan sevgisinden alan hiçbir hareket yok olmaz ve yok edilemez. O halde yapılması gereken tek uygulama olmalı, oda saygılı olmak, sevgi göstermektir. Aleviler her fırsatta ; “Sevgi bizim dinimizdir” diyorlar. 20.02.2013